30 Ekim 2010 Cumartesi

Şah & Sultan-İskender Pala..

                                                                 
"Tutku... Güzellik... Aşk ve savaş. Sadece gönüllerin değil alınların, kemiklerin ve gözlerin alev alev yandığı savaş. Kahramanlarını, Yavuz Sultan Selim'i de Şah İsmail'i de tarihin merdivenlerinde bir basamak aşağı indiren bir basamak yukarı çıkaran savaş. Çaldıran... Şimdi Çaldıran ne 500 yıl geride ne 500 yıl ileride.
Savaş tasında büyücünün gördüğü neydi? Kızılbaşlık! Sünnilik! İktidar hırsı. Aşkın bir çökelti gibi dondurduğu zaman! Korku? Ya o? Yazar biraz da korkuların üstüne gidendir. Tarih ileriye doğru çözüldükçe ağacın kökleri de görülecektir. Alevi de Sünni de bağlıdır o köke. Birdir o toprakta. Gölgeler büyümüşse ışığı değil korkuyu yenmek gerekir. Karanlık ve kör ışığın egemenliği boğmasın artık nesilleri.
Ve işte bir kez daha aşk! "
Şiir kadar iktidar atında rüzgâra ve ateşe doğru yol alan iki hükümdar. Şah ve Sultan... Dünya incisi zarif ve asil kadınlar. Yeminlerine bağlı erkekler. Masal kadar gerçek. Büyüleyici olduğu kadar umut verici. Şah&Sultan her cümlesi aşkla okunacak bir kitap.
İskender Pala'dan...
(Tanıtım Bülteninden)





1 Ekim 2010 Cuma

TANPINAR EDEBİYAT FESTİVALİ...

İTEF 2010 otuz farklı ülkeden 70 yazarıyla İstanbul’da!

30 Ekim - 2 Kasım 2010

"İTEF - İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali", Hare Kahveli Likörler'in ana sponsorluğunda 30 Ekim - 2 Kasım 2010 tarihlerinde edebiyatseverlerle otuz farklı ülkeden 70 yazarı buluşturacak.
DETAY...

15 Haziran 2010 Salı

YENİ ÇIKANLAR...

BEYOĞLU RAPSODİSİ... Ahmet Ümit...

YE DUA ET SEV... Elizabeth Gilbert

SİL BAŞTAN...  Ken Grimwood

ISSIZ VE SESSİZ AĞLAR YÜREK... Buket Büyükvelioğlu Güçbey...

İSTANBUL HATIRASI... Ahmet Ümit...

7 Haziran 2010 Pazartesi

İLGİNÇ MAKALELER-1...

Kitaplarla ilgili ilginç makaleler...

ISSIZ VE SESSİZ AĞLAR YÜREK.. Buket B. Güçbey...

SİYAH SÜT... Elif Şafak...

İKİ DARBE ARASINDA... İskender Pala...

YENİ AY... Stephenie Meyer...

ALACAKARANLIK... Stephenie Meyer...

MUTLULUK... Zülfü Livaneli...

31 Mayıs 2010 Pazartesi

5. Cİ YAZI YARIŞMASI...

Edebiyatı ve yazı yazmayı sevenlere, Ödüllü Yazı Yarışması. Haziran- Temmuz "Sanat İçin Yazı Yaz-5" adlı 5.ci Yazı Yarışması panorama sanat portalında düzenleniyor.

5.Cİ YAZI YARIŞMASI KATILIM KOŞULLARI...

22 Mayıs 2010 Cumartesi

ÇOK SATILANLAR ARASINDAN-1...

Çok satılan kitaplar arasından derlediğimiz makaleler;

LEYLA'NIN EVİ... Zülfü Livaneli

BAB-I ESRAR... Ahmet Ümit

KÜÇÜK ARI... Chris Cleave

TÜRKAN... Ayşe Kulin

EN SON YÜREKLER ÖLÜR... Canan Tan

ÖTEKİ... Ece Vahapoğlu

BİR GÜN... Ayşe Kulin

11 Mayıs 2010 Salı

Olasılıksız- Roman/ Edebiyat...

Olasılıksız/ Adam Fawer...

Yaşantınızda karşılaştığınız garip olayların anlamını merak ediyorsanız. Bu roman tam size göre diyebiliriz. Kurgu içinde hayatınızdaki bazı anlamları bulabileceğiniz bir kitap OLASILIKSIZ...

7 Mayıs 2010 Cuma

İnsancıklar...

"İnsancıklar" Dostoyevski'nin ilk romanıdır. Uzun süre Rusya'da bile dikkati çekmemiştir. Değeri ancak 4 yıllık sürgün dönüşünden sonra ortaya çıkmış. Bütün dünyanın beğenisini elde etmiştir.
İnsancıklar ve Dostoyevski...

GÜZEL SÖZLER...

SANATA DAİR GÜZEL ve ÖZLÜ SÖZLER...

28 Nisan 2010 Çarşamba

Seçme Hikayeler/ Sait Faik Abasıyanık...

Kitapta yer alan hikayeler:
Bohça, Stelyanos Hrisopulos Gemisi, Zemberek, Çamaşır İpleri ve Don Gömlek Hayaletleri, Ben Ne Yapayım?, Havuz Başı, Uzun Ömer, Kraliçenin Evinde, Açık Hava Oteli, Diş ve Diş Ağrısı Nedir Bilmeyen Adam, Jimnastik Yapan Adam, Bir İlkbahar Hikayesi, Serseri Çocukla Köpek, Fındık, Eftalikus’un Kahvesi
Sinağrit Baba, Son Kuşlar, Sivriada Geceleri, Haritada Bir Nokta, Hişt, Hişt!, Dülger Balığının Ölümü.
Hikayelerden üç özet:
BOHÇA: Küçük Bey, evlerine gelen besleme kıza devamlı işkence ve eziyet yapmasına rağmen, kız hep onun sözünü dinliyordu. Küçük bey rüyasında bir dede ona, “Sakın demişti, kavga etmeyin” demişti. Ondan sonra Küçük bey besleme kızla hiç kavga etmemiştir. Küçük bey besleme kızı sevmeye başlamıştır. Bir gün dut ağacı dibinde el ele iken annesi onları öyle yakalamış. Akşam olduğunda Küçük Bey, beslemeyi görememiş evin hiçbir yerinde. Kızın yamalı bohçası varmış sandık odasında, oraya bakmış hemen, fakat sandık odasının hiçbir köşesinde de bohçayı bulamamış.
JİMNASTİK YAPAN ADAM: Elli yaşlarında bir adam, denizin kenarındaki kayalıklarda idman yaparken o seyredermiş. Önce merak etmemiş, herkes jimnastik yapar diye düşünmüş, ama bu günlerce devam edince inadına bakarmış. Jimnastik yapan adam onun her gün seyretmesinden rahatsız olmuş. Bir süre sonra o kayalıklara gitmemiş, başka deniz kenarına gitmiş, çünkü o adam gibi denizden, güneşten hiçbir şey beklemiyormuş. Can sıkıntısından bir süre sonra o da jimnastik yapmaya başlamış. Denizden ve güneşten yararlanmış.
SERSERİ ÇOCUKLA KÖPEK: On yaşındaki kirli sokak çocuğu omzuna iki aylık köpeği almış, gece vakti yürüyormuş. Galata’nın gece yarısı sokağında giderlerken, onun yanından geçmişler. Köpek havlamış, atlamış, zıplamış. Küçük serseri çocuk köpeğin şarkı istediğini söylemiş. Köpek anlamış ve susmuş. Çocukta ona şarkı söylemiş. Hayvanların içinde insanı en çok anlayan köpektir.

Sait Faik Abasıyanık ya da Sait Faik (1906 –1954). Türk yazar. Türk edebiyatının klasiklerinden olmuş öyküleriyle tanınır.
1906′da Adapazarı’nda doğmuştur. Tüccardan Mehmet Faik Bey’in oğludur. Asıl adı Mehmet Sait’tir. İlköğrenimini Adapazarı’nda, ortaöğrenimini İstanbul Erkek Lisesi ve Bursa Lisesi’nde görmüştür. 1928-1930 yılları arasında İstanbul Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okumuştur. Babasının isteği üzerine iktisat öğrenimi için İsviçre’ye gitmiş ancak hemen buradan edebiyat okumak üzere Fransa’ya geçmiştir.
Kısa bir süre için Haber Gazetesi’nin adliye muhabirliğini yapmıştır. Sadece yazılarıyla uğraşmaya karar vermiştir. Babasının ölümünden sonra (1939) onun bıraktığı gelirle annesiyle Burgaz Adası’ndaki evinde yaşamıştır. 1953 yılında Amerika’daki Mark Twain derneğine onur üyesi seçilmiştir. 1954 yılında İstanbul’da, şimdi müze olan Burgaz adasındaki evinde (Sait Faik Müzesi) siroz hastalığından hayata gözlerini yummuştur. Annesi ölümünden sonra bu evi Darüşşafaka Lisesi’ne bağışlamıştır. Ölümünden sonra anısını yaşatmak için annesi tarafından adına bir öykü ödülü (Sait Faik Hikaye Armağanı) konmuştur.

26 Nisan 2010 Pazartesi

İnci/ John Steinbeck

Kitabın Özeti:
Deniz kıyısında yaşayan yoksul bir aile, ilk çocuklarını hastalıktan dolayı kaybetmişler. İkinci çocuklarını akrep sokar, götürdükleri doktor paraları olmadığı için onlara bakmaz. Eve döner dönmez Kino, bambudan yapılmış kayığını alır ve inci avına çıkar. Büyük bir inci bulur. Evine döner ve eşine göstererek bu inciyi satarak kazanacakları parayla bebeği tedavi ettireceklerini sonra onu okutup bu yaşamdan kurtulacaklarını planlarlar. Büyük incinin haberi tüm şehre yayılmıştır. Ertesi gün doktor uşağıyla birlikte tedavi için Kino’nun saz evine gelir. Doktorun asıl amacı Kino’nun inciyi nereye sakladığını öğrenmektir. Aynı gece hırsızlar gelir, boğuşurlar. Boğuşma esnasında Kino adamı bıçakla öldürür. Hırsızlar ayrıca yangın çıkartmıştır ve bazı saz evler yanmıştır. Kino ve eşi kaçamaya karar verirler. Kino’nun karısı ona devamlı bu incinin uğursuz olduğunu ve ondan kurtulmaları gerektiğini söylemektedir. Kaçmalarına rağmen kelle avcıları onları takip eder. Yine boğuşmalar olur. Ertesi sabah köylüler Kino ve eşinin köye döndüklerini görürler. Yanlarında bebekleri yoktur. Köylüler bebeğin öldüğünü anlarlar. Kino ve karısı deniz kıyısına giderler ve onlara devamlı uğursuzluk getirmiş olan bu inciyi denize atarlar. Böylece hikayenin başında inci ile umutlanan ailenin hayalleri de suya düşmüştür.

John Steinbeck(1902-1968);1962 Nobel Edebiyat Ödüllü, dünya edebiyatına ölümsüz eserler kazandırmış bir yazardır. İnsan-doğa ve insan-insan ilişkilerini, yaşamlarını anlatmadaki başarısıyla ünlüdür.
Önemli eserleri:

Yukarı Mahalle(1935), Fareler ve İnsanlar(1937), Gazap Üzümleri (1939), Sardelye Sokağı(1945), Cennet Yolu(1952)

24 Nisan 2010 Cumartesi

Halikarnas Balıkçısı/ AGANTA BURİNA BURİNATA

Romanın Ana Fikri: Romanda, deniz sevgisi, denizin çekiciliği, denizcilerin yaşadığı zorluklar,
güzellikler işlenmiştir. Genel olarak denizdeki yaşam ve deniz sevgisi bir kahraman vasıtasıyla anlatılmaktadır. Tüm zenginliklere rağmen deniz sevgisi tercih edilmiştir.

Romanın Özeti
Mahmut ile babası Süleyman Kaptan, Milas'a gitmişler. Milas'a vardıklarında tanıdıkları Bakkal Fehmi'nin yanına gitmişler. Süleyman Kaptan başından geçen üzücü bir hadiseyi anlatır. Kardeşi Davut'un ölümüne sebep olduğunu düşünmektedir. Bir süre önce Davut, Süleyman Kaptan' ın kayığına tayfa olarak yazılmış ve aynı gün, büyük bir fırtına çıkmış ve bu fırtınada Süleyman Kaptan kardeşini kaybetmiştir. Süleyman Kaptan, bu kazadan dolayı hep kendisini suçlamıştır. Bu nedenle oğlu Mahmut'un asla denizci olmasını istemiyordur. Bakkal Fehmi, bu olanlara çok üzülür. Baba oğul bir gün sonra Bodrum'a dönerler.
Süleyman Kaptan, oğlunu ayakkabıcı Kirpi Halil'in yanına çırak olarak verir. Süleyman Kaptan, oğlunun denizci olmaması için burada çalışmasını sağlamıştır. Kirpi Halil’de denizi çok seven biridir ve sürekli denizden bahseder. Kirpi Halil'in anlattığı deniz yaşamı Mahmut’u çok etkiler. Mahmut, aynı zamanda mahalle mektebine de devam etmektedir. Mahmut, hoca ders anlatırken hep deniz hayali kurarmış. Komşularının kızı Fatma onun bu hâline çok üzülürmüş. Bir gün Mahmut, yine mektepte falakaya yatırılmıştır. Fatma yanına
gelerek babasıyla çıkacağı balığa gelmesini teklif etmiş bunun üzerine Mahmut, babasından çok zor izin alarak balığa çıkar. Fırtına çıktığı için çok balık tutamazlar. Mahmut ilk kez, denizin zorluğu ile karşılaşır. Mahmut bir kez daha onlarla balığa çıkar. O zaman denizden vazgeçemeyeceğini anlar. Mahmut, babasının uzun süreliğine sefere çıkmasından yararlanır. Küçük amcası, çok cimri Hakkı Reis'in gemisine yazılır. Özlediği açık denizlerde yaşamaya başlar. Fırtınada ölen tayfaların nasıl denize atıldığına şahit olur. Amcası Hakkı Reis'in tayfalara ve kendisine yaptığı kötü davranışlar, onu zaman zaman yıldırır. Mahmut, denizde iken annesinden bir mektup alır. Mektupta babasının seferde öldüğü yazılıdır. Bütün serveti olan gemileri batmıştır. Artık evi geçindirme işinin ona kaldığı da mektupta yazmaktadır. Tüm dünya Mahmut'un başına yıkılır. Mahmut, bundan sonra annesine bakmak zorundadır. Bir gün cimri amcası ile de tartışarak onun gemisinden ayrılır. Farklı gemilerle değişik yerlere gitmeye başlar. Mahmut artık delikanlı olmaya başlamıştır. Mahmut, annesini de kaybeder. Maddi zorluklar, sıkıntılı bir hayat onu zorlamaktadır. Erkek Fatma ile evliliği hayal eder. Bir gün memleketine dönmeye karar verir. Memleketine döndüğünde hemen Fatma’yı görmeye gider. Fatma bir
balık seferinde kaza geçirmiş, kötü kalpli birinin sıktığı kurşunla yüzünün yarısı parçalanmış. Mahmut, Fatma'yı çok sevdiği için her şeye rağmen onunla evlenmek istediğini söyler ve memlekete onun için döndüğünü anlatır. Ertesi gün Fatma, köyü terk eder. Mahmut onu çok arar fakat bulamaz. Mahmut, tekrar denize dönmeye karar verir; fakat köyün zenginlerinden Zeynel Ağa, kızı Ayşe ile evlenmesini teklif eder. Ayşe ile Mahmut evlenirler. Varlıklıdırlar. Önce çok mutlu olurlar. Bir zaman sonra Mahmut bir toprak adamı olamayacağını anlar. Denizleri her türlü zorluğuna rağmen çok özler. Mahmut en sonunda bir gün, ailesini, zenginliklerini her şeyi bırakır ve çok sevdiği denizi sonsuza dek tercih eder.

Halikarnas Balıkçısı-Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın Hayatı.

1886-1973 yılları arasında yaşamıştır. İstanbul'da Robert Koleji'ni bitirdikten sonra Oxford Üniversitesi Yeni Çağlar Tarihi Bölümü'nde öğrenim görmüştür. Türkiye'ye döndükten sonra, Resimli Ay, İnci dergilerinde yazılar yazmış, karikatürler çizmiştir. Bir eserinde halkı savaş aleyhine kışkırttığı gerekçesiyle üç yıl Bodrum'a sürülmüştür. Cevat Şakir Kabaağaçlı, daha sonra İstanbul'a dönmeyip İzmir'e yerleşmiştir. Hayatını gazetecilik ve turist rehberliği yaparak kazanmıştır.

Cevat Şakir Kabaağaçlı, deniz hikâyeleri ile tanınmıştır. Ege ve Akdeniz kıyılarındaki olaylardan esinlenerek eserler yazmıştır. Denizciler, balıkçılar, sünger avcıları, denize karşı hayranlığını konu edinmiştir.

Başlıca eserleri; Ege Kıyılarından, Merhaba Akdeniz, Gülen Ada, Mavi Sürgün, Turgut Reis. Deniz Gurbetçileri, Merhaba Anadolu, Ötelerin Çocuğu, Sonsuzluk Sessiz Büyür, Anadolu Tanrıları'dır.

20 Nisan 2010 Salı

Don Kişot/ Cervantes...

Romandaki Kahramanlar:
Don Kişot, Sencho Panza, Dulsina

Romanın Konusu:

Yazar Cervantes, Don Kişot romanı ile birlikte o dönemde çok yaygın olarak yazılan şövalye romanlarına mizahı atıflarda bulunmuştur.
Soylu insan Don Kişot, okuduğu şövalye romanlarının etkisinde kalır ve zamanla aklını kaçırır. Hayal dünyasında yaşamaya başlayan Don Kişot'un artık tek bir amacı vardır, o da kötülükleri ortadan kaldırmak ve suçluları cezalandırmaktır. O hayal dünyasında gezici şövalye olmaya karar vermiş, cahil köylü Sancho Panza'yı kendine uşak edinmiş ve cahil köylü kızı Dulsina'yı da sevgili edinmiştir. Cılız atı Rossianate ile birlikte maceralarına başlar ve özellikle tüm insanlara kötülük ettiğini düşündüğü yeldeğirmenleri ile savaşır ve onlara saldırır. Romanda bu maceralar anlatılmaktadır; anlatım tarzı mizahi ve yergilidir. Kahramanlardan Don Kişot hayal dünyasında yaşayan bir tip, uşak Sencho Panza ise gerçekçi bir tip şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Miguel de Cervantes Saavedra (1547 —1616), İspanyol romancı, şair ve oyun yazarıdır.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Anna Karenina/ Tolstoy...

Kitabın Ana Konusu:
Romanda mutlu gözüken bir evliliğin arkasından gelen yasak aşkın yol açtığı yıkımlar anlatılmaktadır. Yazar, bu romanında o dönemdeki (19. yüzyıl) Rus aile yapısını gözler önüne sermektedir.

Kitabın Özeti:
Saygıdeğer bir kişiliğe sahip Anna Karenina, Rus aristokrasisine mensup evli, şık ve oldukça güzel bir kadındır. Anna Karenina'nın kocası yüksek mertebede bir devlet memurudur. Kibarlığı ile çevresinde saygınlık uyandıran Anna Karenina monoton giden evliliğine rağmen mutluluğunu evinde ve çocuğunda bulmaktadır.
Anna'nın ağabeyi ile yengesinin arası açılmıştır. Bunu duyar duymaz onları barıştırmak amaçlı Moskova'ya giden Anna, orada Vronski adında oldukça yakışıklı genç bir kont ile tanışır. Kont Vronski, Anna'ya ilk görüşünde hayran kalmıştır. Kont, genç kadına kur yapmaya başlamıştır. Bu arada Kontun, Anna'nın akrabası olduğu bir genç kızla ilişkisi olduğu haberi çevresinde dolaşmaktadır.  Anna, önceleri kendisine kur yapan Konta karşı oldukça ilgisiz davranır, fakat bir süre sonra dayanamaz, Kont Vronski’nin aşkına karşılık vermeye başlar. Anna ile Kont arasında başlayan bu durum ortalıkta birçok dedikoduya neden olur. Genç kadın bunları umursamamakla birlikte yaşadığı bu durumu kocasına bile anlatır. Dedikodudan oldukça korkan kocası, karısının bu itirafları karşısında sarsıntı yaşar, buna rağmen belli etmez ve boşanmayı rededer. Kocası, Anna’dan, itibarlarının sarsılmaması ve çocuğunun geleceğini de düşünerek derhal bu ilişkiye son vermesini ister. Fakat Anna, ilişkisine son vermez ve Vronski’yle birlikte İtalya’ya kaçar.

Bir süre Anna ve Vronski İtalya’da gözlerden ırak mutlu yaşarlar, fakat memlekete dönüşlerinde çevrelerinden hiç kimse onlarla görüşmek istemez; hatta dışlanırlar. Bu durum Anna ile Kont arasında huzursuzluk yaratır. Sinirleri iyice bozulan Anna, sevgilisinin kayıtsız davranışları ile bunalıma girmeye başlamıştır ki Anna, Vronski’nin artık kendisini hiç sevmediğini bile düşünür. Ailesine ve kendisine yaptıklarından dolayı büyük pişmanlık duyar ve en sonunda intihar eder. Anna’nın ölümünden sonra Kont Vronski de manevi bir çöküntü yaşar ve bu üzüntüden uzaklaşmak için orduya yazılır.

Lev Nikolayeviç Tolstoy  (1828 - 1910)

Dünya Edebiyatının en ünlü yazarlarından büyük bir Rus yazarıdır.
Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinmiş, kendi ülkesinin siyasi çalkantılarını, halkın yaşayışını da anlatmıştır. Gerçekçi edebiyatı ile büyük ustadır. Tolstoy'un başlıca eserleri; "Anna Karenina", "Savaş ve Barış", "Diriliş", "Gençliğim", "Çocukluk", "Hacı Murat", "Ayaklanış", "Sergi Baba", "Tanrı Bizim İçimizdedir", "Kazaklar", "Tesadüf", "İki Süvari" gibidir. 82 yaşında hayata veda etmiştir.